Aydınlanma Üzerine - 2

 


Bu yazıda biraz aydınlanmanın kökenlerine inmek gerekecektir. Çünkü pratikte teorik bir alt yapı gerekmektedir. 

Aydınlanma, felsefe ve insan düşüncesi tarihinde büyük bir dönüm noktası olarak kabul edilen, 17. yüzyılın sonları ve 18. yüzyılın başlarında ortaya çıkan entelektüel bir hareketi ifade eder. Aydınlanma düşüncesi, insan aklının, bireysel özgürlüğün ve bilimsel yöntemin üstünlüğünü savunur ve özellikle dogmatik otoritelerden, geleneksel inanç sistemlerinden ve irrasyonel düşüncelerden kurtulmayı amaçlar. Bu dönemin felsefi tanımlarına ve temel fikirlerine dair bazı önemli başlıklar şunlardır:

1. Akıl (Rasyonalite)

Aydınlanma düşüncesinin merkezinde "akıl" yer alır. Aydınlanma filozoflarına göre insan, doğuştan sahip olduğu akıl yoluyla bilgiye ulaşabilir ve dünyayı anlamlandırabilir. İnsanın aklını özgürce kullanabilmesi, bilimsel ve ahlaki doğrulara ulaşmanın en güvenilir yoludur. Bu düşünceyi en iyi ifade eden Kant'ın şu sözü meşhurdur: "Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu, insanın aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır."

2. İlerleme ve Bilim

Aydınlanma dönemi, insanlık için sürekli bir ilerleme fikrini de beraberinde getirmiştir. Bilimsel gelişmeler ve teknoloji ile birlikte toplumların daha iyiye gideceği, insanlar arasındaki eşitsizliklerin azalacağı ve bilgiye dayalı toplumların daha adil ve refah içinde olacağı düşüncesi yaygınlaşmıştır. Francis Bacon'ın bilimsel yöntemi geliştirmesi ve Isaac Newton'un fizik yasaları üzerine çalışmaları, bu dönemin bilimsel ilerleme inancının temel taşlarıdır.

3. Özgürlük ve Bireycilik

Aydınlanma düşünürleri, bireyin toplum içindeki yerini sorgulamış ve bireysel özgürlüğü vurgulamışlardır. Bireylerin özgürce düşünebilmesi, kendi kaderini belirleyebilmesi gerektiğini savunmuşlardır. John Locke, Rousseau ve Montesquieu gibi düşünürler, devletin bireylerin haklarını korumakla yükümlü olduğunu ve devletin meşruiyetinin halkın rızasına dayandığını belirtmişlerdir. Locke’un “toplum sözleşmesi” teorisi, bireylerin özgürlük ve eşitlik haklarını garanti altına almayı amaçlayan modern demokrasilerin temelini oluşturur.

4. Sekülerizm

Aydınlanma, aynı zamanda dinin toplum üzerindeki etkisinin azaltılması gerektiğini savunmuştur. Seküler düşünce, dini otoritenin sorgulanmasını ve ahlaki değerlerin din yerine insan aklına dayandırılmasını öne çıkarır. Voltaire, dinin insanlar üzerindeki baskıcı etkisine karşı çıkarak özgür düşünceyi savunmuş ve dinin bireyin vicdanına bırakılması gerektiğini vurgulamıştır.

5. Evrensel İnsan Hakları

Aydınlanma dönemi, insan haklarının evrensel ve devredilemez olduğunu savunan bir anlayışı da beraberinde getirmiştir. İnsanlar doğuştan özgür ve eşit haklara sahiptirler; bu haklar, herhangi bir devlet ya da otorite tarafından yok sayılamaz. Rousseau, "Toplum Sözleşmesi" adlı eserinde, bireylerin toplumun iyiliği için kendi özgürlüklerinden feragat ettiklerini, ancak bu özgürlüğün hiçbir zaman tam olarak devredilemeyeceğini savunur. Bu düşünceler, modern insan hakları kavramlarının temelini oluşturur.

6. Kant ve Aydınlanma Felsefesi

Immanuel Kant, Aydınlanma felsefesinin en etkili isimlerinden biridir. Kant’ın "Aydınlanma Nedir?" başlıklı makalesi, bu hareketin temel düşüncelerini özetler. Kant, insanın kendi aklını kullanarak dogmalardan ve otoriteden bağımsız hale gelmesi gerektiğini savunur. Ona göre, insanın "ergin olmayış" durumundan çıkması, yani kendi aklını özgürce kullanabilmesi, Aydınlanma’nın özüdür.

7. Ahlak ve Etiğin Yeniden Tanımlanması

Aydınlanma döneminde, ahlaki değerlerin dinî temellere dayandırılmaktan çıkıp akılcı temellere oturtulması gerektiği görüşü yaygınlaşmıştır. Kant'ın deontolojik ahlak anlayışı, ahlaki eylemin sonucuna değil, eylemin kendisinin etik olup olmadığına odaklanır. Kant’a göre, bir eylem, "evrensel yasa" ilkesine göre değerlendirilmelidir. Eğer bir davranış herkes için geçerli olabilecek bir kural haline getirilebiliyorsa, o davranış ahlakidir.

8. Aydınlanma ve Toplum

Aydınlanma düşüncesi, toplumsal yapıların da akıl ve bilim temelinde yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunur. Feodal düzenin, monarşinin ve kilisenin baskıcı yapıları eleştirilmiş; adalet, eşitlik ve özgürlük temelinde yeni toplum modelleri önerilmiştir. Aydınlanma düşüncesi, özellikle Fransız Devrimi’nde belirginleşmiş, eşitlik ve halk egemenliği ilkeleri devrimin en önemli motiflerinden olmuştur.

Sonuç:

Aydınlanma, yalnızca felsefi bir akım değil, aynı zamanda bilim, siyaset, toplum ve kültür üzerinde köklü etkileri olan bir dönemi ifade eder. Bu dönemin düşünceleri, modern demokrasilerin, insan hakları kavramlarının ve bilimsel ilerlemenin temelinde yer alır. Aydınlanma'nın temel ilkeleri olan akıl, özgürlük, ilerleme ve bireysel haklar, günümüz modern toplumlarının yapı taşlarını oluşturur ve insanlık tarihine yön veren bir hareket olarak hala etkisini sürdürmektedir.

Bu felsefi ve tarihsel çerçeve, Aydınlanma'nın temel kavramlarına dair genel bir bakış sunar.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aydınlanma Üzerine - 1

İyi Bir Stratejinin Tek Kaybedeni Rakiptir

Refleksif Kontrol Teorisi: Rakibin Kararlarını Etkilemenin Sanatı